30 Kasım 2009 Pazartesi
Ya da ayrı yazılır.
25 Kasım 2009 Çarşamba
Kızgın değilim.
16 Kasım 2009 Pazartesi
Tüp.
Monitör kendi seçmez yansıtacaklarını. O sadece televizyon ve bilgisayar gibi elektronik aletlerin en önemli çıktı aygıtıdır. Teknolojik ürünler göz önünde bulundurulduğunda monitörler arasında CRT monitörü baya eskidir ama ilk göz ağrısıdır işte.
CRT monitörünün en önemli parçası havası boşaltılmış ve ön yüzeyi binlerce fosfor noktacığından oluşan koni şeklindeki tüptür. Bu tüpün geniş tarafı dikdörtgen şeklindedir. Diğer tarafında ise elektron tabancası bulunur. İçerisinde katot levhaların ısıtılmasıyla oluşmuş, serbest dolaşan bir elektron bulutu bulunur. Bu negatif yüklü bulut ile pozitif yüklü ekranın iç yüzeyi arasında yüksek gerilim farkı oluştuğunda, katotlar ekranın dış yüzeyine fırlar. Sabit odaklama elemanları bu elektronları tek bir ışın halinde ortaya odaklar ve elektron tabancasında bulunan saptırma bobinlerinin yardımıyla ışın ekranın istenilen tarafına yönlendirilir. Işının ön yüzeyde gezdirilmesiyle ortaya görüntüler çıkar.
İnsanız hepimiz ve beynimizi kullanarak hareket ediyor, düşünüyor, uyguluyoruz ancak hepimizin içinde havası boşaltılmış bir tüp var. Bir tüp ki ekranımızın ön yüzeyine harikalar yansıtıyor ve bir tüp ki kim bilir daha neler saklıyor.
Sanıyor musunuz ki siz, o elektron bulutunun içindeki herşey ekranımızda yer alıyor?
Hayır.
Bir burun, iki göz, ve bir ağıza yeterli katot fırlaması için gerekli yüksek gerilim farkı oluşturur muyuz sanıyorsunuz?
Tabiki hayır.
Peki insanlar bizi anlamak için, o yüksek gerilim farkını yaratmak için uğraşırlar mı?
Yine hayır.
Ağlamak güzel şey ama teknolojiye göre değil. Bozar devreleri. Yine de yüksek gerilim farkı oluşmuyor ya da oluşturulmuyorken kendi kendine yanıyor ve ağlıyorsa gözler, teknik servisle bir görüşmek lazım.
11 Kasım 2009 Çarşamba
10 Kasım 2009 Salı
Kanun
Uyuyoruz, uyanıyoruz, günler, aylar, mevsimler geçiyor. Bana kızıyorsun biliyorum ama okumanın bir formülü yok ki öğreneyim, ispatlar yazayım, zamanlar geçsin. Ben uzaklardayım sanardım hep ama sen daha da bi uzaklardasın bu aralar. Peki ama nasıl yerler oralar? Hep de en çok istediğim birşey havanın renksiz olmaması. Renkli olanları var mı çeşit çeşit oksijen karışımları? Ne soluyor insanlar, orada da yeni nesilleri beden eğitimci müdür yardımcıları mı eğitiyor? Burda insanlar hep hikayeler biriktiriyor sonra da birbirlerine anlatıp ağlıyorlar. Geçen gün benim de gözümden bir şiir aktı. Silmedim, sayfayı kıvırdım. İçimi döktüm sayfaya. İçim içime sığmadı. İçim gitti. Sana geldi.
Camı açıp aşağı baktıkça yerin yakınlaşıp uzaklaşmasını izlemek hiç de hoş birşey değil ama ne yapayım korktum bi kere. Bilmediğim şeyin resmini de yapamadım.
Fazla dolanma, eve gel. Artık hava erken kararıyor.
Tepkine hasret,
Nar.
9 Kasım 2009 Pazartesi
Soul Man
Hiç bulamayacakları için şanssız, ne kaybettiklerini bilmedikleri için şanslıydılar. Hikayeleri yazılmıştı..
Derken, nerden çıktığı anlaşılamayan kovboy şapkalı bir adam geldi ve, " Hey sersem, gençleri rahat bırak!" dedi. Adam haklıydı. Hikaye kısa olsun diye gencecik hayatları karartmaya değmezdi. Onları serbest bırakmaya karar verdi ama bu sefer de yok oldular.
Biraz umut koysaydı hikayeye, eline mi yapışırdı? Koyamadı.
5 Kasım 2009 Perşembe
Değil.
Yolumuzun üstünde çok güzel biyer biliyorum dedi Liz. Ne alaka abi ne diyosun dedim. Sızıjam abi napıjam sızıjam dedi Z. Gülmeceler, hıçkırıklar. Ve yolumuzun üstünde çok güzel biyer biliyorum dedi tekrar. Aklıma şişko çocuğum olsa döverim geldi. Sandviç aljam abi ne aljam sandviç aljam geldi sonra. Ne güzel insanlar benim arkadaşlarım dedim içimden. Gaybar çaldı ve biz çıldırdık. İçtik güzel içtik eğlendik.
Bizdik bugün sadece ve mutlu olduk.
Ya da hissizdim ben sadece.
Ballantines’la hissizliği seçtim yine özlemektense. Hissetmezsem özleyemem değil mi?