26 Aralık 2009 Cumartesi

Be my baby.

Hello everyone!

Yurttan uzaklaştırma almam sebebiyle zorunlu, mükemmel yatmaklı tatilimin sonlarına doğru, yoğun sayılabilecek bir gün yaşadım. Vallahi de eğlendim yahu. Bol soğanlı lahmacun yedim. Birde hayatımda gördüğüm en kötü kalpli insanla tanıştım.

Yaw aklımda o kadar çok gerçekleştirilmesi gereken plan var ki... O kadar çok yaşanılması gereken şey geliyor ki aklıma çok mutlu oluyorum. Birde en sevdiğim günün Salı olduğuna karar verdim. Hiç de en sevdiğim günün Salı olacağı aklıma gelmezdi. Nereden nereye...

Sonra bir dee bugün bana saygı duyan insanlar gördüm götüm kalktı, çok mutlu oldum.

Ben bugün araba aydadım. Çokta kolaymış. Burdan eğer blogumu hala okuyorsan sana seslenmek istiyorum eyyy motorlutaşıtsevici insan hiç de abartılcak bişey değilmiş, bunca araba merakını hiç de anlayamadım. Ben haala yan koltuğun daha zevkli olduğunu savunuyorum. Kapışırız.

Hem hayatımdaki insanlarla çok mutluymuşum ben meğersem bunu da anladım bugün.

Şimdi düşündüm de sabancıdan yalnızca 1 hafta uzak kalmak bile bunca iyi geliyor insana yahu. Arada minik molalar almak lazım sanırsam.

Madem o zaman ben biraz bağırıyım, şarkı söyliyim. Hem günlerdir ağzıma takılan bir şarkı da vardı hali hazırda. Hadi bakalım...


So won't you please ~ Be my, be my baby
Be my little baby ~ My one and only baby
Say you'll be my darling ~ Be my, be my baby
Be my baby now ~ My one and only baby

16 Aralık 2009 Çarşamba

Bana benzeme!

13 Aralık 2009 Pazar

Machine.

Ateşin sesini duyabiliyorum. Tek kontrol mekanizmam nefesim. Gözlerimi kapattım ve bir rüya gördüm. Bir gün rüyamda suyun içine düştüm. Bir daha hiç nefes alamayacağımı düşünmeye başlamışken ne olduğunu anlamadan uyandım ve hayatımda belki de en tatlı havayı o zaman çektim içime. Senin söylediğin en güzel şarkıydı nefes alıp verişin ve ben en çok sen uyurken dinlemeyi severdim. Son bir kez üfledim ve nefesimi kaybettim. Ateş nefes alıyor, ateş yaşıyor, ateş hareket ediyor.

Nefes alıyorum. Nefes veriyorum.

Ateşin sesini duyabiliyorum. Ateşin sesini duyamıyorum.

11 Aralık 2009 Cuma

Konuşalım mı?

Kelimelerin üzerimde yarattığı etki fazla büyük. Tek başlarına görmüyorum onları. Getirileriyle beraber düşünüyorum ve biçimlendirmeye çalışıyorum kendime göre ama yoruyor bazen. Dinlemek çok kolay mesela bana göre. Birileri konuşsun saatlerce dinlerim dert etmem hiç susarım hep. Ama konuşmak öyle zor ki bazen. Ne konuşacağını bilebilmek, doğru konuda ilerleyebilmek, mantıklı cümleler kurabilmek, yüklemi sona denk getirebilmek. Bakmak bile çok kolay konuşmanın yanında. Hiç düşünmesen sen yine konuşur durursun da, ya karşındaki duymazsa seni? Buna dayanabilecek kadar güçlü müyüz hepimiz? Yoksa değil miyiz? Yoksa herşey bunca karışık değil mi ki aslında?
Masa mesela ne kadar basit gibi duyuluyor söyleyince peki yastık o kadar basit mi? Bence değil hatta aksine dolu dolu bir kelime. Kitap kelimesinin ne kadar meşakkatli bir kelime olduğu konusundaysa herkes hem fikirdir sanırım. Peki ya meşakkatli kelimesinin ta kendisi? Dışarı çıkmak gibi bişey. Giyin, hazırlan, saçını topla, ayakkabılarını giy. Durmak da zor birşey bence ama koşmak nasıl da kolay. Amaaan düşün düşün sıkıldım. Ve sıkılmak kelimesi ne kadar da basit.

4 Aralık 2009 Cuma

Sucks...

Yurttan uzaklaştırma almak nedir?

Üzülmedim de... Yine de sucks...

Sikicem 986543 tane dert birikti...

Tatilde bile yurttaydım amınakoyim napıcam ki?

Hayır bi de 1 hafta...

Formalitedendir deyip geçmek?

Üzülmemek...

Yak bi sigara bi de viski shot. Geçti mi?

Life in Sabancı sucks...

2 Aralık 2009 Çarşamba

102 aslında.

Ses var da görüntü arızalı hakkatten. Kafamı yukarı kaldırdım başım döndü. Düz baktım herşey öylesine güzel ki. Aşağı baktım yine dayanamadım. Üşüdüm. Biraz daha üşüdüm. Titredim. İzledim. Döndü, uçtu, kayboldu. İzledim. Bitmedi. Ben üşüdüm, o bitmedi. Oturdum, yalnız bekledim. Burdan bakınca sen görünmüyorsun aslında ama ben yine de bakıyorum. Aynı noktada düşündüğüm belirli şeyler var. Onlar hep aynılar. Bir de belli bir zaman var. O zaman geldiğinde hep dilimi dışarı çıkarıyorum. Sonra ne kadar uğraşsam da yeterince dışarı çıkamadığımı anlayıp dilimi geri sokuyorum. Gözlerim sabitlenip kalıyor bazen dakikalarca. Sıkılıyorum ama tarif edemiyorum sıkılganlığımı. Bakmakla ilgili sorunlarım var. Bugün birşeyden vazgeçtim. 100 oldu.

5 4 3 2 1 0

No one can stop me to go.

You'll never see me again.

30 Kasım 2009 Pazartesi

Ya da ayrı yazılır.

Söylemekten de hiç bir zaman bıkmayacağım birşey varsa, o da "ya da ayrı yazılır" dır.

25 Kasım 2009 Çarşamba

Kızgın değilim.

Eğer birisi benim karşıma geçip kısa bi mesafeden bana bağırmaya başlayıp hiç geriye çıkmadan konuşup durur ve benim konuşmama bir türlü izin vermezse, ben o insanı tokatlarım. Dünya üzerinde en nefret ettiğim bir şey varsa o da burnumun dibinden insanların bana bağırmasıdır.

16 Kasım 2009 Pazartesi

Tüp.

Monitör kendi seçmez yansıtacaklarını. O sadece televizyon ve bilgisayar gibi elektronik aletlerin en önemli çıktı aygıtıdır. Teknolojik ürünler göz önünde bulundurulduğunda monitörler arasında CRT monitörü baya eskidir ama ilk göz ağrısıdır işte.

CRT monitörünün en önemli parçası havası boşaltılmış ve ön yüzeyi binlerce fosfor noktacığından oluşan koni şeklindeki tüptür. Bu tüpün geniş tarafı dikdörtgen şeklindedir. Diğer tarafında ise elektron tabancası bulunur. İçerisinde katot levhaların ısıtılmasıyla oluşmuş, serbest dolaşan bir elektron bulutu bulunur. Bu negatif yüklü bulut ile pozitif yüklü ekranın iç yüzeyi arasında yüksek gerilim farkı oluştuğunda, katotlar ekranın dış yüzeyine fırlar. Sabit odaklama elemanları bu elektronları tek bir ışın halinde ortaya odaklar ve elektron tabancasında bulunan saptırma bobinlerinin yardımıyla ışın ekranın istenilen tarafına yönlendirilir. Işının ön yüzeyde gezdirilmesiyle ortaya görüntüler çıkar.

İnsanız hepimiz ve beynimizi kullanarak hareket ediyor, düşünüyor, uyguluyoruz ancak hepimizin içinde havası boşaltılmış bir tüp var. Bir tüp ki ekranımızın ön yüzeyine harikalar yansıtıyor ve bir tüp ki kim bilir daha neler saklıyor.

Sanıyor musunuz ki siz, o elektron bulutunun içindeki herşey ekranımızda yer alıyor?

Hayır.

Bir burun, iki göz, ve bir ağıza yeterli katot fırlaması için gerekli yüksek gerilim farkı oluşturur muyuz sanıyorsunuz?

Tabiki hayır.

Peki insanlar bizi anlamak için, o yüksek gerilim farkını yaratmak için uğraşırlar mı?

Yine hayır.

Ağlamak güzel şey ama teknolojiye göre değil. Bozar devreleri. Yine de yüksek gerilim farkı oluşmuyor ya da oluşturulmuyorken kendi kendine yanıyor ve ağlıyorsa gözler, teknik servisle bir görüşmek lazım.


 

Blog Template by YummyLolly.com