Hava çok güzel.
Biz dün tam 3 kere İkea'ya girdik çok harika bir gündü. Çok güzel bıçaklan çok güzel keklikler aldık.
Legoluk aldık.
Sinemaya da gittik.
Taze fasülye yedim bi de o da çok güzeldi.
Sonra geçen okulda içtik. Ay çok güzeldi çok eğlendim ben. Sonra da en dev kahvaltıyı ettik o da çok güzeldi. Bi kaç tane daha renkli gün yaşasak da film bitse fotoğrafları bastırsam. Çok merak ediyorum.
Artık ders çalışıyorum saatlerce. Çünkü normal insanlar kadar çalışmak yetmiyor bana. Duyanlar diyorlar anca 2 sınava mı girdin ne zaman konuşsak çalışıyorsun diyorlar. Böyle küçümseniyorum. Ama ben de belli bir noktaya kadar gerizekalı olduğumu düşünebiliyorum yani. Belki onlar daha da aptal olduğumu düşünüyorlardır. Olsun artık.
Şimdi de spor yapıcam.
Hayırdır inşallah. Hey!
27 Mart 2012 Salı
15 Mart 2012 Perşembe
1 Mart 2012 Perşembe
Şiir değil.
Bugün çok acayip şeyler hatırladım.
İnsanlar geçiyor ve ben camdan bakıyorum. Bunları hiçbiriniz bilemezsiniz. Pembeli morlu küçüklük perdelerimin ardındaki düşüncelerimi bilemezsiniz. Çünkü yalnızdım. Odamın kapısı da kapalıydı. Kimse de açmazdı.
Ne düşüncelerdi yalebbim. Seneler geçti ben öyle şeyler düşünmedim. Öyle bişeylerdi.
Ama aslında çok dinleyen vardı beni. Duvarlarımı bir duyabilseydiniz keşke ben onları sökmeden önce. Ama duyamazsınız. Duyamazsınız çünkü büyüdüm.
İnsanlar büyüyünce saçma şeyler yapmaz. Bilmedikleri İngilizceyle aynanın karşısına geçip uyduruk şarkılar söylemezler mesela. Ya da söyleseler bile babalar bi hışımla içeri girip bağırma evladım diyemezler çünkü artık çok manalı konuşuyordur o evlatlar. Ya da okuldan eve yürüyemezler. Çünkü yollar uzamıştır. Veya nebiliyim yalnız gitmek istemezler. Ya da çantaları çok ağır olabilir. Ya da mesela evleri olmayabilir. Yani di mi o da bi olasılık.
Ah sevgili sonsuzluk arkadaşım defterimizi bir görsen ne dertler, ne çileler. Her geçen gün daha da yalnız kalmışız. Üstüne bizi bir de kimseler anlamamış. Ne keder doluymuşuz yalebbim. Şimdi nasıl peki? Anlatacak çok mu kimsemiz var? Bizi anlayan çok mu insan var? Ben şimdi burda açık konuşayım sana. 3 vardı. 3’ün 1’i gitti. 2’si kaldı.
Yine başka bir 3’ten bahsetmek istiyorum. Tam 3 sene sadece siyah giydim ve bu 3 sene boyunca insanlar beni hep soğuk ve burnu havada buldu. Sonra da ay yanılmışız ihihohahi dediler. That’s bullshit bro.
Eylül, eylül… Çoktan geride bıraktığımız bir ay kendisi. 9 sene önce falan bıraktık herhalde tam bilemiyorum şimdi. Bak aklıma geldin. Neden? Çünkü bilmediğin şeyleri kullanıyordun sen. Bana nedense başka biri daha bilmediği şeyleri kullanıyor gibi geliyor. Keşke 17 yaşında olsaydık da bilmeseydik hiçbir şeyi. O zaman kullanabilirdik çünkü kimse bilmezdi. Ama biliyoruz ve konuşuyoruz. Bildiğimiz için mi konuşuyoruz? Bildiğimiz için mi susuyoruz. Arada kalıyoruz genelde. Sonra da özlüyoruz. Sonra mı? Vallahi ben susuyorum, konuşmuyorum söz.
Ruhum ölüm rüzgarlarına es,
Işık yok gecemde, gündüzümde.
Gözlerim görmüyor… Lakin güneş
O her zaman, her zaman yüzümde.
LİS! Net konuşuyorum cidden hayatımda tanıdığım en şanssız insansın sen. Ama ben seni çok seviyorum. Umarım seni çok sevmem de şansızlığından değildir.
İnsanlar geçiyor ve ben camdan bakıyorum. Bunları hiçbiriniz bilemezsiniz. Pembeli morlu küçüklük perdelerimin ardındaki düşüncelerimi bilemezsiniz. Çünkü yalnızdım. Odamın kapısı da kapalıydı. Kimse de açmazdı.
Ne düşüncelerdi yalebbim. Seneler geçti ben öyle şeyler düşünmedim. Öyle bişeylerdi.
Ama aslında çok dinleyen vardı beni. Duvarlarımı bir duyabilseydiniz keşke ben onları sökmeden önce. Ama duyamazsınız. Duyamazsınız çünkü büyüdüm.
İnsanlar büyüyünce saçma şeyler yapmaz. Bilmedikleri İngilizceyle aynanın karşısına geçip uyduruk şarkılar söylemezler mesela. Ya da söyleseler bile babalar bi hışımla içeri girip bağırma evladım diyemezler çünkü artık çok manalı konuşuyordur o evlatlar. Ya da okuldan eve yürüyemezler. Çünkü yollar uzamıştır. Veya nebiliyim yalnız gitmek istemezler. Ya da çantaları çok ağır olabilir. Ya da mesela evleri olmayabilir. Yani di mi o da bi olasılık.
Ah sevgili sonsuzluk arkadaşım defterimizi bir görsen ne dertler, ne çileler. Her geçen gün daha da yalnız kalmışız. Üstüne bizi bir de kimseler anlamamış. Ne keder doluymuşuz yalebbim. Şimdi nasıl peki? Anlatacak çok mu kimsemiz var? Bizi anlayan çok mu insan var? Ben şimdi burda açık konuşayım sana. 3 vardı. 3’ün 1’i gitti. 2’si kaldı.
Yine başka bir 3’ten bahsetmek istiyorum. Tam 3 sene sadece siyah giydim ve bu 3 sene boyunca insanlar beni hep soğuk ve burnu havada buldu. Sonra da ay yanılmışız ihihohahi dediler. That’s bullshit bro.
Eylül, eylül… Çoktan geride bıraktığımız bir ay kendisi. 9 sene önce falan bıraktık herhalde tam bilemiyorum şimdi. Bak aklıma geldin. Neden? Çünkü bilmediğin şeyleri kullanıyordun sen. Bana nedense başka biri daha bilmediği şeyleri kullanıyor gibi geliyor. Keşke 17 yaşında olsaydık da bilmeseydik hiçbir şeyi. O zaman kullanabilirdik çünkü kimse bilmezdi. Ama biliyoruz ve konuşuyoruz. Bildiğimiz için mi konuşuyoruz? Bildiğimiz için mi susuyoruz. Arada kalıyoruz genelde. Sonra da özlüyoruz. Sonra mı? Vallahi ben susuyorum, konuşmuyorum söz.
Ruhum ölüm rüzgarlarına es,
Işık yok gecemde, gündüzümde.
Gözlerim görmüyor… Lakin güneş
O her zaman, her zaman yüzümde.
LİS! Net konuşuyorum cidden hayatımda tanıdığım en şanssız insansın sen. Ama ben seni çok seviyorum. Umarım seni çok sevmem de şansızlığından değildir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)