Yasanip bittiyse saygisizca,
Ziplamalisin...
Koca gün yine evdeydim günlerden çarşamba
4 farklı animasyon izledim sıkılmadım hala
Akşam oldu yine üzerime bir yorgunluk çöktü
O değilde bi İlhan İrem vardı o ne oldu?
Önce Ratatouille izledim sonra Madagascar 1 ve 2
Ardındansa Igor adlı güzide animasyon geldi
Uzun zamandır yemiyordum, tavuk yedim iyi oldu
O değilde bi İlhan İrem vardı o ne oldu?
Ben yine şair oldum saçmalıklar diz boyu
4 animasyonun bana etkisi anca bu oldu
Şiirimin sonunda aklımda tek bir soru;
O değilde bi İlhan İrem vardı o ne oldu?
Tek bir Si notası önce. Defalarca bas ama tek nota ve sus. Tek nota ve sus. Tek nota ve sus. 4 kez Sibemol ve tekrar Si. 4 kez daha ve ardından işte ritim. Mi Mi Re Re Si Do Mi Mi Re Re Si Do Mi Mi Re Re Si Do. Defalarca. Basit ama derinden. Defalarca aynı ritim. Yavaşça yükseltirsin sesi ve 8 Mi ve aynı ritme devam. Ve bu sefer daha ince Si katılır ritim üzerine. Ve melodi gider böylece. Si kesik bir nota haline gelir. Arkadan sopranoların sesleri yükselir, ritim aynen devam ve işte şimdi şan! Sözler biter ve müzik devam ve değişik bir kaç ritim ve sopranolar tekrar. Tek bir Si notası sonra tekrar. Ve şarkı biter.
Si notası yalnız gelmiştir dünyaya ve yalnız gider...
Si notası yalnız gelmiştir dünyaya. Önce susmayı öğrenir. Sonra en yakınındakinin sesini. Onun sesini dinledikten sonra sıra kendisine gelir ve bu sefer kendini dinletmeyi öğrenir. Derken yenileri katılır aralarına ve kocaman bir grup olurlar. Gruptan birinin sesi daha baskın çıkmaya başlar ve diğer herkesi susturur birden. Ama sonra diğerleri tekrar çıkar ortaya ve herşey eskiye döner. Ve tekrar baş karakter olur Si. Tam hayatını bir düzene oturtmuşken sesi kesilmeye başlar. Başkaları için çıkar artık sesi. Ve derken daha önce hiç karşılaşmadığı şeylerle karşılaşır, hayatı karmaşıklaşır. Ve anlamadan hayatının tüm ipleri başkasının eline geçer. Tam herşeyi kaybetmek üzereyken yavaş yavaş eskiye döner hayat. Dışarıdan birkaç tepki alır fakat sonunda hayatına yine yalnız devam eder. Si notası yalnız gelmiştir dünyaya ve yalnız gider.
Haksızlığa tahammül etmek hiç bu kadar zor olmamıştı. Yaşam dediğin olasılıklardan ibaret peki ya o seni bırakmış olsaydı? Fakat hiç bırakmadı öyle değil mi? Onca zaman sonra onca yaşanmışlıkla şimdi neden sen bırakıyorsun? Kendine bile anlatmaktan korktuğun o duygular, başka hiç kimseyle paylaşamadığın sırların ve özellikle gözlerini kapattığında seni bu dünyadan koparıp çok uzaklara çekebilecek o güç; hepsi onun. Peki neden şimdi bu haksızlık değil mi? Ben bile çok uzaklardan izlerken tüm bu olup biteni, içimden yapma diye haykırmak, suratına bir tokat atıp seni gerçeklere doğru çekmek isterken tüm bunları ona yaşatmak haksızlık değil mi? O ki hep yanındaydı, o ki hep seni anlamaya çalıştı peki sen hiç anlatmak istedin mi? Yüzüne baktığında tüm çıplaklığıyla o geçmişi hatırlamayı göze alabildin mi? Hem ne var ki bunca hatırlanması zor olan? Ya o geçmişte yanında olmasaydı hem zaten sonrasını görebilseydi orada olmazdı eminim ki. Ama o yaşamayı seçti seni ve hiç bırakmadı. Şimdi ise sen tüm çirkinliğinle onu bırakıp çekip gidiyorsun. Haksızlık ediyorsun...
Hayal gücünün kişiden kişiye nasıl da değiştiğini ama bu süper gücün onu kullanan her kim olursa olsun, her seferinde suratında aptal bir sırıtışa neden olduğunu öğrendim ben bugün. İşte bu cümle tam da bu alemlerde kendine Z diye hitap edilmesinden pek bir hoşlanan dostumun kuracağı türden bir cümle oldu ki bunların hepsi o kıvırcık Lis’in başının altından çıkıyor. İnsan kendini etkileyen bir obje ya da söylem buldu mu o aptal sırıtışa engel olamıyormuş meğersem. Hele de rengarenk bir gün geçirdi mi, hayalgücüne sınır koymak neymiş bilmeden, işte o zaman sürekli sırıtıp duruyor. Hayallerden konuşurken, onları paylaşırken bir başka parıldıyor insanın gözleri... Hani böyle olurya tabağındaki balığı ayıklarken hep o parlak ve şapşal gözlerini de yemek istersin hayvanın ama hiçbir zaman yiyemezsin, onlar yenmez çünkü acıdır, işte aynı kaynım. Sonra bir de insanlar dinleyicilere hayallerini kendi gözlerindeki gibi görsünler diye öyle bir hırsla anlatıyorlar ki, böyle eller, kollar, gözler, kaşlar farklı farklı, binbir çeşit oynuyor, ben bugün bir de bunu öğrendim. Hele bir de o hayallerin meğersem farklı kişilerce aynen paylaşılıyor olması farkındalığı koca bir mutluluğa sebebiyet veriyor insanlar için. Aslında tam da mutluluk denemez bu duyguya zira henüz yaşanmamış bir hayal olması insanın içinde adeta bir gizem ve heyecan uyandırır fakat yine de öyle farklı bir türde duygudur ki bu, ben deniz Nar’ın çok umutsuz kaldığı anlar dışında genel olarak içinde barınan bir duygu türüdür ve hatta buradaki özne de tabiki Lis sayesinde hayat kazanmıştır. Ada kelimesi sadece tınısıyla bile insanın hayal gücünü bu derece tetiklerken biz bugün adanın içine girdik ve hayallerimizden bahsettik. Bir de dördüncümüz olan Kum vardı yanımızda çok uzaklardan ki bu da tabiki Lis’den. Belki de hepimiz adanın tepesindeki AyıYogi klisesinde hayallerimize dair dilekler tuttuk ve gerçekleşmelerini diledik ya da belki de hepimiz yalnızca onca yükseklikte nefes almanın nasıl bir duygu olduğunu hissettik tekrar. İnsanı hayallerine bu denli yaklaştıran şey yükseklikmiş meğersem ben bugün bir de bunu öğrendim.
Hayallerimde her daim yer sahibi olan ve yukarıda bahsi geçen tüm karaterlere teşekkür etmek istiyorum bugün çünkü onlar daha da zenginleştiriyorlar beni her geçen gün. Diğer birçoğu gibi bu renkli günü de onlar yaşattılar bana ve belki de birden karanlığa bürünen hayatımın, ucundaki o minik ışığa can veren onlar oldu. Hayal gücümü süper gücüm haline getiren arkadaşlarıma teşekkür ederim...
Blog Template by YummyLolly.com